Çocuk Hakları, Geleceğimizin Teminatı
Çocuklara verilen değer, haklar ve eğitim, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesini ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için gereklidir. Bu bağlamda, çocukların korunması ve haklarının gözetilmesi, gelecekteki nesillerin refahı için hayati bir unsurdur.
Son dönemde yaşanan olaylar, özellikle çocuklarla ilgili haberler toplumsal olarak bizleri derinden etkilemektedir. Medyada yer alan istismar haberlerinin sansürsüz bir şekilde sunulması, çocukların birer nesne haline getirilmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu durum, çocukların en hassas noktalarımız olduğunu bildiğimiz için bizi daha da yaralamaktadır. Medya, çocukları tıklanma ve izlenme oranları için kullanarak, onları magazinsel figürlere dönüştürmektedir. Tarih boyunca çocukların durumu sürekli bir değişim göstermiştir. İlk çağlarda köle olarak alınıp satılan çocuklar, Orta Çağ’da küçük yetişkin olarak görülmüştür. Ancak, Rönesans ve Aydınlanma dönemleriyle birlikte çocukların haklarının korunması gerektiği anlayışı yaygınlaşmıştır.
Günümüzde, çocuk haklarını korumak için pek çok uluslararası sözleşme bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi, 20 Kasım 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir. Türkiye bu sözleşmeyi 1990’da imzalamış ve 1995’te kabul etmiştir. Bu sözleşmenin temel ilkeleri, çocuğun yaşama hakkı, korunma ve ayrımcılığın önlenmesi gibi unsurları içermektedir. Ancak, medyada çocukların temsilinde hâlâ önemli eksiklikler bulunmaktadır.
Medyanın işlevleri arasında bilgilendirme, kamuoyu oluşturma ve eğlendirme bulunmasına rağmen, çocuk odaklı habercilik anlayışı sıklıkla göz ardı edilmektedir. Medya, geniş bir izleyici kitlesine hitap ederken, çocukların nasıl temsil edildiğine dikkat etmelidir. Çocuklar, demokratik toplumların bir parçası olarak kendi haklarına sahip olsalar da, medyada yeterince temsil edilmemekte ve çoğunlukla suç, kurban veya hastalık gibi olumsuz haberlerle anılmaktadır.
Medya içeriğindeki şiddet ve suç temalı haberler, çocukların dünyayı nasıl algıladıklarını etkileyerek, onları korku ve kaygı içinde bırakmaktadır. Özellikle son dönemde yaşanan şiddet olayları, çocukların savunmasızlık duygusunu artırmaktadır. Medyanın tıklanma hırsı, çocukların görüntülerinin istismar edilmesine yol açmakta, bu da onların mahremiyetini ihlal etmektedir.
Örneğin, 6 Şubat depreminde enkazdan çıkarılan bir çocuğun kimliğinin ifşa edilmesi, onun savunmasız durumunu gözler önüne sermektedir. Bu tür durumlarda, bireylerin mahremiyetine saygı gösterilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca, çocukların temsilinde hassasiyet gösterilmeli ve onların haklarının korunmasına özen gösterilmelidir.
Sonuç olarak, çocuklar medya içinde temsil edilme ve haklarının korunması açısından dezavantajlı bir konumda bulunmaktadır. Gazetecilerin, çocukların hikayelerini dinlemek ve onlarla etkili bir iletişim kurmak konusundaki isteksizliği, bu durumu daha da pekiştirmektedir. Çocuklar için daha adil bir medya ortamı oluşturulması adına, şu hususlara dikkat edilmelidir:
Çocukları kapsayan konularda yazarken, hassasiyet gösterilmeli ve zarar verme riski en aza indirilmelidir.
Çocukların görsel sunumlarından kaçınılmalı, sansasyonel haber malzemesi olarak kullanılmamalıdır.
Çocukların haklarını koruyan kurumların doğruluğundan emin olunmalı, gerekli kimlik doğrulama yapılmalıdır.
Çocukların görüntüleri elde edilirken, adil ve açık bir yaklaşım benimsenmeli, rızaları alınmalıdır.
Bu prensiplere uymak, çocukların haklarını korumak ve onlara daha sağlıklı bir medya ortamı sunmak için büyük önem taşımaktadır.